Bucaklı yazar Hasan Konu, geçtiğimiz gün hayatını kaybeden Mehmet Hilmi Mutlu adına detaylı bir yazı yazarak, onu tanımayanların tanımasına vesile oldu. İşte o yazı...
Mehmet Hilmi Mutlu kasabamızın ilk öğretmenlerinden Ahmet Fuat Mutlu’nun oğludur. Onun çocukluğunda ilkokulu okuduktan sonra okuyabileceği ortaokul kasabamızda henüz açılmamıştı. Babası aydın birisi olduğu için oğlunu okutmak istedi. Ondan başka kasabadan okumaya hevesli kimse yoktu. Çünkü kasabamız tarım kasabası olduğundan iş gücüne çok ihtiyaç vardı. Okula bir çocuk göndermek demek işgücünden bir kişinin eksilmesi demekti. Mehmet Hilmi okumaya gideceğinde emsali olan bir arkadaşının babasıyla konuşup oğluna okul için izin vermesini, birlikte okula gitmek istediklerini söyledi. Arkadaşının babası:
“Babanın kaç dönüm tarlası var? Baban okumuş da ne olmuş?” dedi. Bunun üzerine Mehmet Hilmi, Bucak’tan sadece kendisi olarak Antalya’ya okumak için gitmeye karar verdi. Antalya Lisesi’ne kaydoldu.
Mehmet Hilmi’nin okula başladığı 1942 yılında Antalya, Afyon ve Denizli illerindeki liselerden başka yakın çevrede lise yoktu. Yani Burdur ve Isparta’da da lise yoktu.
Antalya’da zorlu bir öğrencilik hayatı geçti. Babası ayda 5 lira gönderiyordu. Bunun 1 lirası ev kirasına verilince okul masrafları ve harçlığı için 4 lirası kalıyordu. Bu 4 lirayı bir ay yetirmek zorundaydı. Oturduğu ev yağmurlu günlerde akıyordu. Yağmur yağdığında yatağı falan kaldırıyor ıslanmamak için çareler arıyordu. Her yönden zorlu bir öğrencilik hayatı yaşadı.
Mehmet Hilmi, 1945 yılında Antalya Lisesi’ni bitirdi. Balıkesir Necatibey Eğitim Enstitüsü’nün Fen Bilgisi Bölümüne kaydoldu. Necatibey Eğitim Enstitüsü her yönden güzel bir okuldu. Buradaki öğrencilik hayatı ise çok iyi geçti. Eğitim Enstitüsü’nün öğretmenleri çok iyi yetişmiş öğretmenlerdi. Bu okulda Türkçe derslerine Türk Edebiyatı’nın önemli şairlerinden biri olan Cahit Külebi giriyordu. Mehmet Hilmi, Fen Bölümü öğrencisi olmasına rağmen Cahit Külebi sayesinde Türk Edebiyatı’nı da sevdi. Bilhassa şiire ve aruz veznine karşı özel ilgisi oluştu.
Mehmet Hilmi Bey, iyi yetişmiş bir öğretmen olarak 1947 yılında Necatibey Eğitim Enstitüsü’nden mezun oldu. O yıllarda Türkiye’de yaklaşık olarak 500 ortaokul vardı. Mehmet Hilmi Bey, ortaokulların yurt genelinde yaygınlaştığı yıllarda öğretmen olmuştu. Bu genç ve dinamik öğretmenin ilk tayini henüz olmayan ortaokula müdür olarak Şarkikarağaç’a çıktı. Mehmet Hilmi Bey, Şarkikarağaç Ortaokulu’nu kurdu. O yıllarda bir okul kurmanın ne kadar zorlu bir iş olduğu herkesçe bilinen bir gerçektir. Mehmet Hilmi Bey kendisine yabancı bir yörede ilk sınavını başarıyla vermiş oluyordu.
Bir süre sonra Niğde’nin Gülşehir kazası Ortaokulu’na yine müdür olarak tayini çıktı. Orada görevini sürdürürken askerliği çıktı ve askere gitti.
Askerlik dönüşünde onu Keçiborlu Ortaokulu’nda görevlendirdiler. Oradan da Akseki Ortaokulu’na tayin edildi. Her gittiği yerde başarı grafiğini yükselttiği için ona hep zor görevleri verdiler. Akseki’de de çok başarılı olduğu için terfiyen Adapazarı Lisesi’ne tayin edildi.
Öğretmenliğinin 15. yılında 1962 yılında nihayet Bucak Ortaokulu Müdürlüğü’ne getirildi. Bucak Ortaokulu ise o geldiğinde henüz on yaşında gencecik bir okuldu. Okul binası Kocayeriçi’ndeki mezarlığa yeni yapılmıştı (1952). Mehmet Hilmi Bey gelir gelmez okul bahçesinde düzenlemeler yaptı Bahçede bazı mezar taşları falan olduğu gibi duruyordu. Onları temizletti, bahçeye çam ağaçları diktirdi.
Onun geldiği yıllarda Bucak Ortaokulu’nun öğrencisi azdı, binası yeterliydi. Mehmet Hilmi Bey’in gelişiyle bir öğrenci patlaması oldu. Kısa bir süre sonra sıra yetersizliği görüldü. O yıllarda kasabada Oğuzhan İlkokulu ile Cumhuriyet İlkokulu olmak üzere iki tane ilkokul bulunuyordu. Bu iki ilkokuldan sıra temin etti. Ertesi yıl hem sınıf, hem de sıra sıkıntısı görüldü. Bina artık yetmiyordu. Bu yıllarda öğrencinin mevcut binaya yerleştirilmesi için çok sıkıntılar çekti. Çünkü her sene öğrenci artıyordu. Bununla birlikte bir de liseye ihtiyaç doğduğunu fark etti. Çünkü ortaokulu bitiren bu kadar öğrencinin liseye devam etmesi gerekiyordu. İmkânı olup da kendi imkânlarıyla çevre illere giden öğrenciler ancak lisede okuyabiliyordu.
O yıllara kadar Türkiye genelinde lise yalnızca il merkezlerinde açılıyordu. Bahsettiğimiz 1960’lı yılların ortalarında artık ilçelerde de liseler açılmaya başlamıştı. Bucak’ta da bir lise niçin açılmasındı? Mehmet Hilmi Bey bu düşüncelerle Bucak’ta bir lise açmayı kafasına koydu.
Burdur İl Milli Eğitim Müdürlüğü’nden teknik elemanlar getirterek mevcut binanın ve çevresinin durumunu inceletti. Doğu bölümüne ek bir bina yapılabilecekti, teknik elemanların verdiği rapor bu yöndeydi.
Mehmet Hilmi Bey buraya ek bir bina yapılabilmesi için gerekli plan ve projeyi hazırlattı. Şimdiki iş makinelerinin hiç birisi o dönemde henüz hayatımıza girmediğinden kazma kürekle binanın temeli açıldı. Burada gönüllü olarak çalışan öğrencilerin anılmaması haksızlık olur. Ortaokulu bir yıl, iki yıl, hatta üç yıl önce bitirmiş ama herhangi bir liseye gidememiş olarak bekleyen öğrenciler bu binanın temelinde bilfiil amelecilik yaptılar. Bir an önce binanın yapılması ve liseye devam edebilmeleri en büyük arzuları olan bu gençler binanın temeline ve harcına terlerini gerçekten kattılar.
Bu binada çalışan öğrencilerden biri de sonra öğretmen olan Şeref Köse’dir. Şeref Köse, Süleyman Vicir’den tezkerelik tahta aldı, bir iple yüklenerek okula getirdi. Bu tahtalardan okulda bir tezkere çaktı ve bu tezkereyle toprak çekti.
Yine Şeref Köse, Akışın Oğulları Adem ve Faruk Erdem ile anlaşarak okula kum çekti. Akış’ın bir traktörü vardı, gündüz başka bir yerde çalışıyordu. Bu üç öğrenci geceleyin traktörü getirerek Onaç Çayı’nın Çeltikçi önünden kum toparlayarak bir gecede üç sefer yapıp okula taşıdılar. Aynı arkadaşlar yine geceleri okulun blokaj betonu için Hökez’den helik taş getirdiler.
Mehmet Hilmi Bey tezkereler yaptırarak tarım derslerinde öğrencilere bodrum kazımında tezkereyle toprak taşıttı. Ayrıca Bucak’ın bütün köylerini kendisi bizzat gezerek okul binası için yardım topladı. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ndeki bütün milletvekillerine birer mektup göndererek okul için onların maddi yardımlarını istedi. Bu dönem milletvekillerinden pek çoğu para göndererek binaya katkıda bulundular.
1966 yılında Milli Eğitim Bakanlığı’nın hiç katkısı olmadan 30000 lira borçla bina tamamlandı. Bu binanın tamamlanmasıyla boşta bekleyen iki üç yıllık öğrenciler başta olmak üzere ortaokuldan sonra liseye devam etmek isteyen öğrenciler kayıtlarını yaptırarak Bucak Lisesi’nin ilk öğrencileri oldular. 1966 yılında Bucak Lisesi ve Ortaokul aynı binada eğitim-öğretime başladı. Okul çift öğretim yapıyordu. Liseliler sabahçı, ortaokullular öğlenciydi. Mehmet Hilmi Bey yeni yapılan bölümün altına bir de pansiyon açtı. Bu pansiyonda köyden gelen ve kalacak yerleri olmayan öğrenciler kaldılar.
1968 yılında ben de Bucak Lisesi Orta Kısım’da eğitimime devam ediyordum. Öğrenci hâli bu ya sınıfımızda bir haylazlık oldu. Okula bir zarar verilmişti. Okul Müdürümüz Mehmet Hilmi Bey’in sınıfımıza kadar gelerek bize öğütlerde bulunduğu o anı hiç unutmam. Mehmet Hilmi Bey, okulun ne kadar büyük zorluklarda yapıldığını anlatmıştı. Öğrenciler olarak zarar verdiğimiz binada kimlerin emeğinin olduğundan bahsetmişti. Bir anısını da aktarmıştı:
Yardım toplamak için gittiği bir köyde yapacakları okulu anlattıktan sonra köylünün yardımını istedi. Herkes elinden geldiği kadar yardımda bulundu. Bir köylü ise biraz eğleşmesini söyleyerek belindeki uzun kuşağı sökelemeye başladı. Uzun kuşak sökelendi, sökelendi ve ucunda çıkılı olan demir paraya ulaşıldı. Adamcağız düğümü çözüp kuşağın ucundaki bir tek iki buçuk liralığı eline alarak:
“Bu da benden olsun. Bu hafta pazara gidip harcayacaktım, ama pazara bu hafta da gitmeyiveririm!” diyerek iki buçuk liralığı Mehmet Hilmi Bey’e uzattı.
İşte bu binada o yoksul köylünün gönlünden kopararak verdiği o iki buçuk liralık da var deyip konuşmasını bitirmişti. Bu kadar yıl sonra bile benim unutamadığım bu duygulu hatıra herhâlde hepimize davranışlarımız konusunda bir yol göstermiştir.
Günün birinde Kızıllı köyünden bir baba-oğul geldiler. İkisinin de üstü başı döküktü. Çocuğun ayak parmakları ayakkabının deliğinden dışarı çıkıyordu. Bu çocuk bu okulda okumak istediğini söyledi. Mehmet Hilmi Bey çocuğu okula kaydetti, kalacak yeri olmadığı için pansiyona da yerleştirdi. Ortaokul ve lise bitinceye kadar çocuğun her türlü ihtiyacını karşıladı. Çocuk liseyi bitirip genç bir adam olduğunda üniversite sınavlarına katılarak Ziraat Fakültesini kazandı. Genç adam eğitimini burs alarak sürdürmek istiyordu ama kasabada tanıdıkları olmadığı için kimse kefil olmayı kabul etmedi. Mehmet Hilmi Bey’e geldi ve kefil oluvermesini istedi. Mehmet Hilmi Bey hiç tereddüt etmeden gence kefil oldu. Çok uzun yıllar sonra Mehmet Hilmi Bey emekli olup Antalya’ya yerleştiğinde bir gün kapısı çalındı. Kapıda yıllar önce Kızıllı köyünden okumak isteğiyle gelen okulun sonunda da burs alabilmesi için kefil olduğu o genç Ziraat Mühendisi Kadir Tosun ile eşi vardı. Mehmet Hilmi Bey bu ziyaretten çok mutlu oldu, gözyaşlarını tutamadı.
Mehmet Hilmi Bey, 1966–1971 yıllarında Bucak Lisesi Müdürlüğü görevini sürdürdü. 1970 yılındaki öğretmen boykotunda onun okulundaki bazı öğretmenler de boykota katıldılar. Bu boykot belki de ülkede yaşanan bir ilkti. O arkadaşlarını uyarmasına rağmen boykota engel olamamıştı. Bu yüzden Burdur Lisesi’ne yine müdür olarak tayini çıktı. (Burada herhâlde bu ortamdan uzaklaşması kendisi için daha verimli olur düşüncesi olmalı ki ilde bulunan liseye tayin edilmiş.)
1975 yılına kadar Burdur Lisesi Müdürlüğü’ne devam etti. 1975 yılında Isparta, Gönen Öğretmen Lisesi’ne müdür olarak tayin edildi. O yıllar ülkemizde öğrenci olaylarının başladığı, sağ-sol çatışmalarının yaşandığı yıllardı. Gönen’de de sağ-sol çatışmaları çıktı. Mehmet Hilmi Bey bu olaylı geçen günlere tahammül edemeyeceğini anlayarak bu görevden affını istedi ve 1976 yılında Burdur Cumhuriyet Lisesi’ne tayin edildi. Bu okuldan 1978 yılında emekli oldu.
Mehmet Hilmi Bey başarılı olmasında önce Cenab-ı Allah’ın yardımı, sonra da kendi gayretini gösteriyor. O her işinde “Allahım! Sen bana yetersin! Sen bana yetersin!” diye dua ettiğini söylüyor ve ekliyor ”Allahım bana hep yetti!” diyor.
Mehmet Hilmi Bey görev aldığı yıllar boyunca her zaman iyi niyetli oldu. Öğrenciler gecenin bir yerinde kapısını çalarlar, bir yere başvuracaklarını, yarın başvurunun son günü olduğunu belirtirler ve çıkmalarını isterlerdi. O gelen öğrencinin bu davranış ve unutkanlığını gençliğine vererek hiç kızıp gücenmeden elbisesini giyer, okula gider ve gencin çıkmasını verirdi.
Akseki Ortaokulu’nda müdürken bir güz günü iki öğrenci çıkageldi. Öğrenciler okula kayıt olmak istediklerini söylediler. Okul açılalı 2 ay olmuştu. Çocukların durumuna baktı. Kaydolmaları gerektiğine karar verdi. Müdür yardımcısına çocukları kaydetmesini söyledi. Müdür yardımcısı okul açılalı çok uzun zaman geçtiğinden kaydedemeyeceğini belirtti. Bunun üzerin Mehmet Hilmi Bey öğrenci kütüğünü önüne çekerek bu iki öğrenciyi kaydetti. Öğrencilerin biri okulu birincilikle diğeri ikincilikle bitirdiler.
Yine Akseki Ortaokulu’nda Gürsel Kuruoğlu adında bir öğrencisi vardı. Ortaokulun son sınıfındaydı. Öğretmen Okulu başvuruları sona ereli epeyce olmuştu. Gürsel bir gün Mehmet Hilmi Bey’e başvurup öğretmen okuluna gitmek istediğini söyledi. O zamanlarda Akseki’nin öğrencisini Akşehir Öğretmen Okulu alıyordu. Mehmet Hilmi Bey, Gürsel için gereken evrakları tamamlayarak Akşehir Öğretmen Okulu’na gönderdi. Evrakların üzerine bir de not düşerek öğrencinin evraklarını sehven gönderemediğini belirterek suçu üzerine aldı. Öğretmen okulu yetkilileri bu başvuruyu kabul ettiler. Gürsel, Akşehir Öğretmen Okulu’nu bitirerek öğretmen oldu. Sonra Bakanlık Müfettişi olmuş, Antalya’da Mehmet Hilmi Bey’i arayıp buldu, görüştüler. Gürsel’in ziyaretinden de çok mutlu oldu.
Mehmet Hilmi Bey anılarını anlattıkça hâlâ gözleri dolan emekli bir öğretmendir. Emekli olalı 32 yıl (2011 itibariyle) geçmesine rağmen bu emeklilik yılları süresince eski öğrencilerinden bir Bucaklının kapısını çalmamasından dolayı üzgündür. Fuzuli’nin “Kapımı çalan olmadı bad-ı sabadan gayri.” dizelerini çok hatırlar. Onu üzen bir şey de şimdi koca koca adamlar, hatta torun torba sahibi olan bazı öğrencilerinin kötü olaylara karışmasıdır. Bunları duyunca da çok üzülür. Yolda, sokakta hâlini, hatırını soran, elini öpen eski öğrencilerinin bu davranışlarından çok hoşnut olur.
Mehmet Hilmi Bey benim de kendisini ziyaretimden çok hoşnut olduğunu belirterek teşekkür etti. Bu görüşmenin bir anısı olarak Kemalettin Kamu’nun Bingöl Çobanları adlı duygu yüklü, dinlerken insanı titreten o şiirini okumak istediğini söyledi:
BİNGÖL ÇOBANLARI
Daha deniz görmemiş bir çoban çocuğuyum.
Bu dağların eskiden aşinasıdır soyum,
Bekçileri gibiyiz ebenced buraların.
Bu tenha derelerin, bu vahşi kayaların
Görmediği gün yoktur sürü peşinde bizi,
Her gün aynı pınardan doldurur testimizi
Kırlara açılırız çıngıraklarımızla...
Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski, yeni;
Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.
Arzu, başlarımızdan yıldızlar gibi yüksek;
Önümüzde bir sürü, yanımızda bir köpek,
Dolaştırıp dururuz aynı daüssılayı;
Her adım uyandırır ayrı bir hatırayı:
Anam bir yaz gecesi doğurmuş beni burda,
Bu çamlıkta söylemiş son sözlerini babam;
Şu karşıki bayırda verdim kuzuyu kurda,
'Suna'mın başka köye gelin gittiği akşam.
Gün biter, sürü yatar ve sararan bir ayla,
Çoban hicranlarını basar bağrına yayla.
Kuru bir yaprak gibi kalbini eline al,
Diye hıçkırır kaval:
Bir çoban parçasısın olmasan bile koyun,
Daima eğeceksin, başkalarına boyun;
Hülyana karışmasın ne şehir, ne de çarşı,
Yamaçlarda her akşam batan güneşe karşı
Uçan kuşları düşün, geçen kervanları an!
Mademki kara bahtın adını koydu: Çoban!
Nasıl yaşadığından, ne içip yediğinden,
Çıngırak seslerinin dağlara dediğinden
Anlattı uzun uzun.
Şehrin uğultusundan usanmış ruhumuzun
Nadir duyabildiği taze bir heyecanla...
Karıştım o gün bugün bu zavallı çobanla
Bingöl yaylarının mavi dumanlarına,
Gönlümü yayla yaptım Bingöl çobanlarına!
Kemalettin Kamu
Bir Fen Bilgisi öğretmeninin şair Türkçe öğretmeni tarafından sevdirilen Türk edebiyatına merak sararak o edebiyatın eşsiz şiirlerinden biri olan Bingöl Çobanları’nı ezbere ve jest-mimiklerle okuması ne kadar anlamlıydı.! Bingöl Çobanları’nı Mehmet Hilmi Bey’in
ağzından dinlemek gerçekten benim için büyük bir onur kaynağı oldu.
Mehmet Hilmi Bey kasaba hafızasında bilhassa Bucak Lisesi’nin açılması yıllarıyla birlikte hep hatırlanıp anılacaktır.
Kaynak Kişi:
Mehmet Hilmi Mutlu
Şeref Köse
Not: 06.06.2024 günü yani bugün aramızdan ayrılan Mehmet Hilmi Mutlu Bey'e Allah rahmet eylesin, mekanı cennet olsun. Yakınlarına başsağlığı ve sabırlar diliyorum.