BENİM ZAFERİMİN NE DEĞERİ OLABİLİR Kİ ?
Günümüzde öyle bir dünyada yaşıyoruz ki;
İnsanlığımızdan utanıyoruz adeta! Üstelik bizler Müslümanız ve çok şükür Müslüman bir ülkede yaşıyoruz. Sevginin, saygının, şefkat ve merhametin, tevazu ve hoşgörünün, yardımlaşma ve dayanışmanın zirve yaptığı topraklar olmalı bizim Cennet vatanımız öyle değil mi? İnsanlarımızın iyilik ve hayırda yarışırcasına her türlü canlıya yardıma koşma arzusu olmalı, diğerkâmlık dolaşmalı kanımızda. Müslümanın tanımına, sıfatına uygun olmalı yaşantımız.
Öyle buyuruyor Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed
"Müslüman, elinden ve dilinden insanların güven içinde olduğu kimse, mümin de insanların malları ve canları hususunda kendisine güvendiği kimsedir.”
Yani Müslüman " güven veren insan " olarak tanımlanıyor.
Pekala yukarıda toplum ve birey olarak taşımamız gereken, insani, ahlaki vasıflarımızı ne kadar muhafaza edebildiğimizi anlatan yaşanmış bir hadiseyi gelin birlikte okuyalım ve bir nebze olsun düşünelim. Düşünelim ki;
Bugün Müslüman dahi olmayan toplumların bizlerden kat kat üstün medeniyet ve insanlık anlayışları karşısında kendimizi hesaba çekelim. Tefekkür edelim.
Kenyalı koşucu Abel Mutai bitiş çizgisine sadece
birkaç metre uzaklıktaydı, ancak tabelaları karıştırdı ve yarışı bitirdiğini düşünerek durdu.
İspanyol yarışçı İvan Fernandez, hemen arkasındaydı ve neler olduğunu anlayarak,
Kenyalıya koşmaya devam etmesi için bağırmaya başladı.
Mutai İspanyolca
bilmiyordu ve anlamıyordu.
Neler olduğunu farkeden Fernandez, Mutai'yi arkadan ititleyerek
onun yarışı kazanmasını sağladı.
Bir muhabir İvan'a;
-"Bunu neden yaptın?" diye sorunca;
İvan'ın cevabı tüm dünyaya müthiş bir mesaj içeren insani bir duruşun abidesi, sözleri ise;
devasa bir anıtın kitabesi gibiydi.
-"Benim hayalim, bir gün
kendimizi ve başkalarını kazanmaya
zorladığımız bir tür topluluk yaşamına sahip olabileceğimiz bir dünyaya sahip olmaktır. "
Muhabir,
-"Peki Kenyalı'nın kazanmasına neden izin verdin?" diye ısrar etti.
İvan,
"Kazanmasına izin vermedim, o zaten kazanacaktı. Yarış onun hakkıydı."
diye yanıtladı.
Muhabir ısrar etti ve tekrar sordu,
"Ama kazanabilirdin!"
İvan ona baktı ve yanıtladı:
"Fakat benim zaferimin değeri ne olurdu?
Bu madalyanın onuru ve şerefi hakkında neler konuşulurdu?
Annem bunun hakkında ne düşünürdü?"
Kendi vicdanımızda kazanamadıktan sonra dünya bizi kazandı bilse ne fayda..."
BİRAZ TEFEKKÜR
Değerler nesilden nesile aktarılır.Doğrular yaşanırsa değer kazanır.
Bizler, çocuklarımıza hangi insani, ahlaki değerleri öğretiyoruz ve başkalarına kazanmaları için ne kadar ilham veriyoruz.
Çoğumuz, onları güçlendirmeye yardımcı olmak yerine, insanların zayıflıklarından ve zaaflarından faydalanmak için yarış halindeyiz.
Başarılarımız, başkalarının başarısızlıkları üzerine endekslenmiş durumda.
İvan'ın bu tavrı bize neyi hatırlatıyor dersiniz?
-"Kendi nefsi için istediğini mümin kardeşi içinde istemeyen (kâmil) mümin olamaz” hadis-i şerifini değilmi?
Bu hikaye bize, biz Müslümanların değerlerinden neler kaybettiğini, İslam' ın söylem değil, bir eylem dini olduğunu hatırlatıyor.
Bu bağlamda bizler; "sözde Müslüman," batıl gördüğümüz batı insanı ise; "eylemde Müslüman" olmuyor mu...
Ne dersiniz?