Davranışsal bağımlılıklar arasında yer alan yeme bozukluğunda beynin ödül ceza sisteminde değişiklikler ortaya çıktığını belirten Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Bağımlılıklarda olduğu gibi yeme davranışı da aynı etkiyi yapıyor. Kişi yemek yemeyi bir yaşam amacı gibi görüp devamlı hazzı tatmin etmeye çalışıyor." dedi. Tarhan, yeme bozukluğunun arka planında çocukluk döneminde yaşanan ihmal, istismar ve bağlanma bozukluklarının olduğunu söyledi.
Üsküdar Üniversitesi Kurucu Rektörü, Psikiyatrist Prof. Dr. Nevzat Tarhan, duygusal açlık ve yeme bozukluğu konusunda önemli değerlendirmede bulundu.
Yeme bozukluğunun bir çeşidi olan duygusal açlıkta biyolojik olarak aç olmamasına ve vücudun ihtiyacı olmamasına karşın kişinin tıkınırcasına yemek yediğini kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, burada kişinin neden yediğinin sebeplerinin tespit edilmesi gerektiğini söyledi. Sebebin tespit edilmeden tedavinin mümkün olmayacağını vurgulayan Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Kişi burada duygusal ihtiyaçlarını gidermek istediği için yiyor. Yeme bozuklukları ciddi bir şekilde şu anda hem modernizemin bir nevi sonucu ve kâbusudur." dedi. Dünyada obezitenin salgın derecesinde olduğunu ülkemizin de bu konuda ABD ve Suudi Arabistan'ın ardından üçüncü sırada yer aldığını kaydeden Tarhan, "Yaşam boyunca ortaya çıkan bir durum olan obezite yeme alışkanlıklarıyla ilgilidir. Yeme bozukluğu olan kişiler yemek yemeyi yaşam amacı gibi görmeye başlıyorlar." dedi.
Yeme bozukluğu olan kişilerde beyindeki hücre zarının bozulmuş olduğunu ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Bu kişiler yemek yemeyi hayatlarının merkezine almışlar. Duygusal tatmin sağlamak için yemek yeniyor. Yeme bozukluğu psikiyatrik rahatsızlıkların sınıflandırıldığı sistem içerisinde davranışsal bağımlılık olarak yer alıyor. Burada bağımlılığın aynı ödül ceza sisteminde yaptığı değişiklik gibi yeme davranışı da aynı etkiyi yapıyor. Kişi herhangi bir madde kullanmadan yemek yemeyi bir yaşam amacı gibi görüp devamlı hazzı tatmin etmeye çalışıyor." dedi.
Ciddi ve potansiyel olarak hayati risklere yol açabilecek bir yeme bozukluğu olan bulimia nervozada kişide şişmanlama korkusu olduğunu kaydeden Tarhan, "Kişi 29 kilo olduğu halde 'Ben 150 kiloyum' diyor. Bunun doğru olmadığına ikna edemiyorsunuz. Beynin tokluğu algılama alanı bozulmuş. Bu kişilerde beynin hipotalamus yani açlık tokluk durumunu anlamasını sağlayan, 'Doydun yeterli' diyen bu bölgenin fonksiyonu bozuluyor. Kişi nevroz tipinde yiyor, tıkınıyor ve kusuyor. Şişmanlık korku haline dönüşüyor. Korku irrasyonel bir korku haline geliyor. Bu kişiler psikoz gibi, bir nevi akıl hastalığı gibi hastaneye yatırılıyor. Zamanında müdahale edilirse düzeliyor."dedi.
Blumia nervozanın genellikle genç kızlarda görüldüğünü kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, bu hastalığın arka planı araştırıldığında genellikle depresyon ve bağlanma bozukluğu olduğunu söyledi. Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Çocukluk döneminde özellikle anneyle yemek yeme konusunun fazla konuşulduğu, yüceltildiği bir ortamda büyümüşse çocuk yemek yemeyi bir iletişim biçimi haline getiriyor. 'Yemek yersem sağlıklıyım ya da mutlu olurum. Yemezsem mutlu olamam' tarzında bir davranışa dönüştürüyor. Bu tip yeme bozuklukları onun artık hayatını takip etmeye başlıyor. Doyduğunu hissettiği halde yine yiyor. Biraz pişmanlık hissediyor. Sonra gidip onu kusarak çıkartmaya çalışıyor. Hayatı bunun etrafında dönüyor. Araştırıldığı zaman çocukluk travmaları ortaya çıkıyor. Çocuk bu çocukluk travmalarını telafi edemiyor. Patolojik bir davranış ortaya çıkıyor." dedi.
Tıpkı bağımlılık davranışında olduğu gibi yemek yemenin yaşam amacı gibi seçilmesi durumunda kişinin hayatındaki önceliklerin birden bire değiştiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Bu kişilerin yaptıkları en büyük hata orada oluyor. Bu davranışın tedavisine yönelik olarak bilimsel farkındalık süreci, bilinçli farkındalık süreci ile ilgili süreçler, testler, tedaviler yapılmaya çalışılıyor. Yeme bozukluğu vakalarının çoğunda kişinin iki üç ay kadar hastaneye yatırılarak çeşitli tedaviler uygulanması gerekiyor. Kişinin beyin elektrosunu alıp beyin kimyasını düzeltmek gerekiyor. Kişinin yemeyi yeniden öğrenmesi gerekiyor. Burada aileye de görevler düşüyor, onlara yönelik çalışmalar da yapılıyor." dedi.
Yeme bozukluğunun temelinde çoğunlukla duygusal ihmal, duygusal istismar gibi çocukluk travmalarının bulunduğunu kaydeden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, şunları söyledi:
"Ailenin, anne, babanın, yakınların patolojiyi düzeltmediği sürece kişi bazen tepkisel yani sırf intikam için yemek yiyor. Bazen hatalı davranışlar da yeme bozukluğuna yol açabiliyor. Mesela, annenin elinde tabak, çocuğun arkasında dolaşıyor. Burada bakıyoruz, çocukluğunda böyle büyümüş kişi. Anne iyi niyetle çocuğuna zorla, beslensin diye elinde tabakla arkasında dolaşmış. Yemek yememeyi iletişim biçimi haline getirmiş. Bizim kültürümüzde maalesef çok yaygın karşılaşılıyor. Burada şefkatin kötüye kullanımı var. Özellikle gelişmiş toplumlara baktığımız zaman böyle bir davranış görmüyoruz. Çocuk yemek yeme konusunda zorlanmıyor. Anne yemeği veriyor, yerse yer yemezse aç kalır. Fiziksel sağlığı yerinde olan biri önünde yemek varken yemezse hasta olmaz. Bizde anne çocuğu hasta olur diye korkuyor. Hâlbuki ki fiziksel sağlığı yerinde yemek isterse yer. Anne çocuğa yemek yedirmek için türlü yollar deniyor. Televizyon açılıyor. Diğer yakınları oyalamaya çalışıyor. Böyle bir ortam da çocuğun hoşuna gidiyor, çocuk uzatıp duruyor."
Yeme bozukluğunun kadınlarda fazla görülürken erkeklerin madde kullanımına yöneldiğini ifade eden Prof. Dr. Nevzat Tarhan, "Kadınlar yemek yeme konusunda daha yatkın olmalarına karşın, estetik algılamaları onlar için beyinde daha önemli, fiziksel görünümlerine daha çok önem veriyorlar. Biz onları yemek yeme bozukluğu açısından daha güçlü hale getiriyoruz. Yeme dürtüsünü kontrol edebilmek aslında kendi hayatını kontrol etmek, psikolojik kaynakları kontrol etmektir." dedi.